Sahipsiz Kalan Bir Memleketin Batması Haktır!..

Sahipsiz Kalan Bir Memleketin Batması Haktır!..

Adıyamanlı olduğunu belirten Isparta’dan bir okuyucumuz, elektronik posta adresime göndermiş olduğu mesajında, “lütfen Adıyaman’la ilgili sorunlara sık sık değinir misiniz” diye haklı olarak serzenişte bulunmuş.

       

Muhterem okuyucumuzun mesajından anlaşılan o ki; her ne kadar il dışında yaşıyor olsa bile kalp atışları Adıyaman meseleleriyle hasbihal oluyor.

        Söz konusu hemşehrimizin duyarlılığı, Adıyaman’a olan sevgisi ve anlamlı mesajı doğrusu mutlu etti beni.

Ancak ne yazık ki Adıyaman’la ilgili yığınla sorunların var olduğunu defalarca köşemizde yazmış olmamıza rağmen, maalesef bir arpa boyu yol alınmadığının üzüntüsü içerisindeyiz…

 Kaldı ki öylesine çoğalmış ki sorunlarımız, artık hangi birini yazacağımıza bile karar vermede bir hayli zorlanıyoruz.

Yani yıllardır “yılan hikâyesi”ne dönen Kâhta Yolu’nu mu yazayım?

Gündemi sürekli meşgul etmesine rağmen bir türlü başlanamayan ve adeta bilmeceye dönüşen “Nissibi Köprüsü”nü mü yazayım? 

Ne zaman bitirileceği meçhul olan “Koçali Barajı”nı mı yazayım?

Üç tarafı suyla çevrilmiş olmasına rağmen ilimizin bir türlü sulu tarıma geçilmemesini mi yazayım? 

Kırk beş bin ailenin sırtına yapıştırılan “ırgatlık yaftası”nı mı yazayım?

Nüfusun yüzde 41’inin “yeşil kart”lı olduğunu mu yazayım?

Gayri safi milli hâsıladan fert başına düşen milli gelirin 500 doların altında seyrettiğini mi yazayım?

Sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralanmasında ülke genelinde 65’inci sırada yer aldığını mı yazayım?

Bundan bir süre önce açılan “yatırım ve teşvik paketi” ile birlikte Adıyaman’ın ötekileştirildiğini mi yazayım? 

Kültür ve inanç değerlerimizin cazibe merkezi haline getirilmediğinden ötürü turizm potansiyelinden yeterince yararlanmadığını mı yazayım?

Göz kamaştıran doğal güzelliklerimizin yeterince değerlendirilmediğini mi yazayım?

İlimizin milli ekonomisi konumunda olan tütüne, henüz kâmil manada alternatif ürün geliştirilmediğini mi yazayım?

Başta “Komagene Kralı 1. Antiochus”a ait olmak üzere, birçok anıt mezarın bulunduğu ve “dünyanın yedinci harikası” olarak kabul edilen “Nemrut”a ilgisizlikten dolayı Malatyalıların sahiplenmesini mi yazayım?

Güzellikleriyle gönülleri fetheden, serin havasıyla iştah kabartan, soğuk sularıyla yaylaları aratmayan ve Malatyalıların hevesine mazhar olan Çelikhan’a ilgisizliği mi yazayım?

Merkez ilçenin “Oturakçı Pazarı”nı anlamlandıran tarihi “Tuz Hanı” restorasyon söylemlerinin bir türlü eyleme dönüşmediğini mi yazayım?

“Çat Barajı” göl havzasında adeta balıklarla “vals” yapan “yüzen adacıklar”ın tanıtılmadığını mı yazayım?

“Milat”tan önce kırk binli yıllarda inşa edilen “Perre antik kenti”n ödeneksizlikten dolayı tam olarak gün yüzüne çıkarılmadığını mı yazayım?

Dünya kamuoyu nezdinde ilgi görüyor olmasına rağmen yeterince işletilmeyen “mermer madeni”ni mi yazayım?

Sincik’in ulaşım sıkıntısını mı yazayım?

Gerger’in su problemini mi yazayım?

Halen bu çağda demokrasiye meydan okuyan Kâhta ve Samsat’ın “feodal yapı”sını mı yazayım?

Besni’nin meşhur “peygamber üzümü”nün tanıtılmamasını mı yazayım?

Bin bir derde deva olduğu söylenen Tut’un meşhur “urmu dut”una pazar oluşturulmadığını mı yazayım?

İsmi “kuş cenneti” ile ünlenen; “Gölbaşı sazlıkları”nın turizme kazandırılmamasını mı yazayım?

“Atatürk Barajı” göl havzası çevresinin, turizme hizmet verebilmesi için gerekli olanakların sağlanmadığını mı yazayım?

Daha nice kronikleşmiş benzer sorunlar var…

Söyler misiniz hangi birini yazayım?

Umarız söz konusu sorunların tümü zamanla çözümlenir, bu vesileyle Adıyaman; “Güneydoğu’nun parlayan yıldızı” konumuna gelir.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

 

Günün Sözü: “Sahipsiz Kalan Bir Memleketin Batması Haktır”

 

İlk Yorumu Yap

Yorum Yap