Siyaset
Demokratik Açılım!...
Doç Dr. Ahmet İnan demokratik açılım sürecinin başarıya ulaşabilmesi için acilen çözülmesi gereken problemleri “Kürt Eylem Planı” başlığı altında şu sözlerle özetliyor: “Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde kendi ana dillerinde eğitim verilmeli. Bunun için anayasal değişiklikler yapılmalı ve özellikle 3. maddede yeni düzenlemelere gidilmeli. Bu düzenlemeler, kanunlar ve yönetmeliklerle uyumlu olmalı. ‘Kürt Dili ve Kültürü Anabilim Dalı’ olarak açılan enstitüler, Kürt Dili ve Edebiyatı olarak değiştirilmeli.
* Adıyamanlı Kürt bir ailenin çocuğu olan Ahmet ilkokul yıllarında derdini Türkçe bilmediği için anlatamadı... “Çişim geldi öğretmenim” diyemediği için altına kaçırdı... Zorluklara sabretti, okudu ve Doç. Dr. Ahmet İnan oldu. Kürt Ahmet bu defa da bir Kürt partisinden aday olduğu dönemde yaptığı konuşma yüzünden üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı... Meslek hayatımın 1.5 yılı yok oldu.
* İnsanların temel hak ve hürriyetlerden mahrum edilmesinin İslam Dini’nde haram olduğunu vurgulayan Doç. Dr. İnan, Türkiye’nin ortak vicdanına seslenerek, “Gelin şimdiye kadar her ne olduysa bunları artık bir kenara atalım. Geçmişin üzerine sünger çekip, şerleri hayra tebdil etmenin yollarını arayalım. Bizi Çanakkale’de birleştiren o ruhu yeniden yakalayalım. Ayrı devlet istemiyoruz” diyor.
Tarihi dokusu ve çarşı pazardaki hareketliliği ile dinamik bir kent izlenimi veren Diyarbakır’da, sokağın gündemi işsizlik. Selam verip, kime demokratik açılımı sorduysak, “işsizim gardaşım” cevabını alıyoruz. Peki işsizliğin, yoksulluğun tek sebebi sadece yıllardır uygulanan devlet politikası ve geri bırakılmışlık mı? Kanaat önderleri bunu sebepler listesinde ilk sıraya oturtuyor. Ancak sıkıntının kronikleşmesinde, ayağını yorganına göre uzatmayı bir türlü öğrenemeyen bölge insanının cehaleti de büyük rol oynuyor. İnsanların diline pelesenk olan “açız, sefiliz” şeklindeki yakınmalara rağmen, her ailenin 10-15 çocuk yapması, yaşanan çelişkinin en açık göstergesi. Dertleri sıralamakla bitmeyen Diyarbakırlıların açılımdan beklentisi, bölgeye fabrikalar kurularak, yeni iş sahaları ve ekmek kapıları açılması.
HEPİMİZ TEDİRGİNİZ
Derdi çeken, bunun sona ermesi için beklentileri olan sadece sokaktaki vatandaş değil. Terörün sona ermesi için çabalayan akademisyenler de benzeri sıkıntıları çocukluk yıllarında yaşamışlar. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet İnan da bunlardan biri. Açılımı çileli hayatından örnekler vererek anlatan İnan, Türkiye’nin hem Türk hem de Kürt cephesinde hâlâ bir güven bunalımı olduğunu savunuyor: “Bölge insanı tedirgin. Bu yüzden açılımın doğru algılanması zor. Açılımın ucunun nereye gideceği konusunda insanlar önünü göremiyor. Tedirginlik giderilip, toplumsal konsensüs sağlanmadan açılımı yürütmek mümkün değil. Tepeden inme bir açılımla yol alınamaz“.
TEK TARAFLI UZLAŞI OLMAZ
İnan, demokratik açılımın sonuca ulaşması için toplumsal bir uzlaşı gerektiğine işaret ediyor: “Halkın gerçek taleplerini çok iyi dinlemek ve anlamak lazım. Mesela ben arabamı size satacağım. Sizden bir fiyat talep ediyorum, diyelim ki 10 bin TL istiyorum. Siz diyorsunuz ki bunun fiyatı 8 bin TL’ eder. Ben size illa ki dikte ettirsem, ‘bunu 10 bin TL’ye satarım’ kardeşim desem, sizin fikrinize saygı göstermediğim gibi bir de önünüzü kesmiş olurum. Pazarlık şansınız kalmaz. Bunun sonucunda yapacağımız bir mukavele ne kadar doğru olur? Devlet, kontrata taraf olan Kürtlerin gerçek taleplerini ciddiye almazsa, bu açılımın nereye varacağı da meçhuldür”.
TÜRK’ÜM, AMA DOĞRU DEĞİLİM
İnan, Kürtlerin “Kürtçe resmî dil olsun” diye bir taleplerinin olmadığını vurguluyor: “Aslen Türk soylu bir aileden geliyorum. Erzincan’dan gelip Adıyaman’a yerleşmişiz. Babam Türk, annem Kürt’tür. Kahta’da Kürt bir annenin kucağında dünyaya geldim. Okula 6 yaşında başladım. 6 yaşına kadar tek bir kelime Türkçe bilmiyordum. O dönemde çektiğim psikolojik sıkıntıları hâlâ unutamıyorum. Bana Türkçe ‘Türküm, doğruyum’ diye başlayan andımızı söylettiklerinde, içimde büyük bir tepki uyanırdı. İçimden ‘hayır ya! ben Türk değilim Kürt’üm’ diye söylenirdim. Kimsenin bunu duymasını da istemezdim. O yaştaki bir çocuğu, sistem bu kadar politize ediyorsa, bunun tek sorumlusu
o çocuk mudur? Türk olmadığınız halde ‘Türküm’ diye yalan söylüyorsunuz, peşinden de ‘doğruyum’ diye bağırıyorsunuz. Bu travmaları milyonlarca çocuk yaşamıştır”.
O ÖĞRETMENİ AFFETMEYECEĞİM
Bölgedeki sıkıntıları yaşamayanların Kürt halkının çektiklerini anlayamayacağını söyleyen İnan, “Hafızama kazınan ve bana çok acı çektiren bir anımı anlatarak daha aydınlatıcı olmak isterim. İlkokul birinci sınıfa giderken, ‘öğretmenim çişim geldi’ demeyi Türkçe olarak bilemediğim için sınıfın ortasında, arkadaşlarımın önünde altıma kaçırdım. O vaziyette okula yakın olan evimize gittiğimde, annem Kürtçe olarak ‘Bu ne hal’ diye sorunca, dünyam başıma yıkıldı. Hayatımda hiç bu kadar üzüldüğümü ve acı çektiğimi hatırlamıyorum. Ve annem bu halime gözyaşı dökerek dakikalarca ağladı” diyor.
HEM TÜRK’ÜM, HEM DE KÜRT’ÜM
Eski DTP’lilerle siyaset yaptığı dönemlerde, bir konuşma yüzünden çok sıkıntılı günler yaşadığını dile getiren İnan, “Bu konuşmamda Türkleri aşağıladığım iddia edildi. Benim Türk kardeşlerime karşı asla böyle bir tutumum olamaz. Beni 301’inci maddeden yargıladılar. Sonradan Adalet Bakanlığı konuşmamı inceledi, böyle bir şey söylemediğim ortaya çıktı. Bu yargılama yüzünden görevimden uzaklaştırıldım ve akademik kariyerimden 1.5 yıl kaybettim. İlkel Kürt milliyetçileri bir Türk kardeşime hakaret ettiği zaman, Türk tarafım acıyor. Aynı şekilde bir Türk kardeşim, Kürtlere kötü sözler sarf ettiğinde de Kürt tarafım acıyor” diye konuşuyor.
BEBEKLERİ KİM ÖLDÜRDÜ?
Doç. Dr. Ahmet İnan terör kavramının bugüne kadar hep tek taraflı olarak tanımlandığına dikkat çekiyor. İnan, devlet terörünün ilk defa dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından sorgulanmasını sevindirici bir gelişme olarak niteliyor: “Güneydoğu’da Kürtler adına bir organizasyon kalkıp, bir çok cinayet işlemedi mi? Bebekleri öldürmedi mi? Kan akıtmadı mı? İnsanlık dışı vahşet eylemleri yapmadı mı? Elbette yaptı. Burada terörün doğmasında insanların ölmesinde tek sebep bu muydu? Gerçekten elimizi vicdanımıza koyalım. Bölgede son zamanlarda bugüne kadar görülmemiş oranda artış gösteren faili meçhul cinayetlerin perde arkası aralanmadıkça, demokratik açılımda ilerleme kaydedilemez”.
DEDEMİZ ÇANAKKALE’DEYDİ!..
Meseleye bir ilahiyatçı hassasiyetiyle yaklaşan Doç. Dr. Ahmet İnan, insanların temel hak ve hürriyetlerden mahrum edilmesinin İslam Dini’nde haram olduğunu vurguluyor: “Gelin şimdiye kadar her ne olduysa bunları artık bir kenara atalım. Geçmişin üzerine sünger çekip, şerleri hayra tebdil etmenin yollarını arayalım. Bizi Çanakkale’de birleştiren o ruhu yeniden yakalayalım. Ayrı devlet isteyen namerttir” diyor. İnan, “Açılım sürecinde Kürtlerin ‘ben Türk kardeşlerimle birlikte yaşayacağım ve vatanı bölmeyeceğim’ diye garanti vermeleri şarttır. Böyle olursa sorun, coğrafi olmaktan çıkar. Kürtlerin ayrı bir coğrafya oluşturma veya ayrı bir devlet kurma istikametinde çaba göstermeleri fıkhi açıdan da haramdır. Çünkü bu milyonlarca insanın kanının dökülmesine sebep olacaktır” şeklinde konuşuyor.
ÇAPA BİTERSE AÇILIM OLMUŞ DEMEKTİR
Botan Çayı’nın hemen yanıbaşındaki Sağlarca Köyü’nün kızları 15 yaşındaki Özlem ve ablası Berna’ya “açılım nedir?” diye sorduk. Önce sustular sonra açılımı kendilerince anlattılar. Onlara göre açılım, “Patlıcan çapalamaktan ve domates toplamaktan kurtulmakmış” “Televizyondan görmüşsünüzdür, demokratik açılım yapılacak bölge için köyünüz için” deyince. “Hee onu mu soruyorsunuz?” diyorlar ve ekliyorlar: “En büyük hayalimiz köyümüze dikiş nakış kursu açılması. Kanaviçe, dantel ve el işi yaparak kendimize güzel çeyizler hazırlamak istiyoruz.”
SİYASİLERDE 40, ONDA İSE 1 TİLKİ VAR
Siyasiler demokratik açılım konusunda kafalarında 40 tilki ile dolaşırken, vatandaş Abdullah, çarşıda elinde tek tilkiyle geziyor. Tilki canlı değil doldurma ama, Abdullah Dede ona müşteri bulursa canlıyı (parayı) bulacak. Rica minnet durdurduğumuz 75 yaşındaki Abdullah Ahmet, demokratik açılımın ne olduğundan bile habersiz. Bir iki cümleyle özetlediğimizde, “Önce barış, sonra 22 torunuma iş istiyorum” diyor. Bu arada diğer 10 torununun eve ekmek getirebildiğine de şükrediyor.
YAV BİZE DE SORSUNLAR!
Diyarbakır Ulu Cami’ye giderken ara sokakta esnaflık yapan meşhur ciğerci Ramazan usta ile konuştuk. Ramazan Yılmaz (55) 8 çocuk geçindiriyor. “Açılımı size anlatan oldu mu?” diye sorduğumuzda şu sözleri işitiyoruz: “Vallahi bu açılım paketinin içindekilerden birini bile bilmiyorum. Çünkü ne bir milletvekili, ne bir devlet görevlisi gelip de bunu bize anlatmadı. Yav ne var çekinecek, gelip bize de ne istediğimizi sorsunlar. Barış içinde geçim sıkıntısı çekmeden yaşamak istiyorum”.
* Adıyamanlı Kürt bir ailenin çocuğu olan Ahmet ilkokul yıllarında derdini Türkçe bilmediği için anlatamadı... “Çişim geldi öğretmenim” diyemediği için altına kaçırdı... Zorluklara sabretti, okudu ve Doç. Dr. Ahmet İnan oldu. Kürt Ahmet bu defa da bir Kürt partisinden aday olduğu dönemde yaptığı konuşma yüzünden üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı... Meslek hayatımın 1.5 yılı yok oldu.
* İnsanların temel hak ve hürriyetlerden mahrum edilmesinin İslam Dini’nde haram olduğunu vurgulayan Doç. Dr. İnan, Türkiye’nin ortak vicdanına seslenerek, “Gelin şimdiye kadar her ne olduysa bunları artık bir kenara atalım. Geçmişin üzerine sünger çekip, şerleri hayra tebdil etmenin yollarını arayalım. Bizi Çanakkale’de birleştiren o ruhu yeniden yakalayalım. Ayrı devlet istemiyoruz” diyor.
Tarihi dokusu ve çarşı pazardaki hareketliliği ile dinamik bir kent izlenimi veren Diyarbakır’da, sokağın gündemi işsizlik. Selam verip, kime demokratik açılımı sorduysak, “işsizim gardaşım” cevabını alıyoruz. Peki işsizliğin, yoksulluğun tek sebebi sadece yıllardır uygulanan devlet politikası ve geri bırakılmışlık mı? Kanaat önderleri bunu sebepler listesinde ilk sıraya oturtuyor. Ancak sıkıntının kronikleşmesinde, ayağını yorganına göre uzatmayı bir türlü öğrenemeyen bölge insanının cehaleti de büyük rol oynuyor. İnsanların diline pelesenk olan “açız, sefiliz” şeklindeki yakınmalara rağmen, her ailenin 10-15 çocuk yapması, yaşanan çelişkinin en açık göstergesi. Dertleri sıralamakla bitmeyen Diyarbakırlıların açılımdan beklentisi, bölgeye fabrikalar kurularak, yeni iş sahaları ve ekmek kapıları açılması.
HEPİMİZ TEDİRGİNİZ
Derdi çeken, bunun sona ermesi için beklentileri olan sadece sokaktaki vatandaş değil. Terörün sona ermesi için çabalayan akademisyenler de benzeri sıkıntıları çocukluk yıllarında yaşamışlar. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet İnan da bunlardan biri. Açılımı çileli hayatından örnekler vererek anlatan İnan, Türkiye’nin hem Türk hem de Kürt cephesinde hâlâ bir güven bunalımı olduğunu savunuyor: “Bölge insanı tedirgin. Bu yüzden açılımın doğru algılanması zor. Açılımın ucunun nereye gideceği konusunda insanlar önünü göremiyor. Tedirginlik giderilip, toplumsal konsensüs sağlanmadan açılımı yürütmek mümkün değil. Tepeden inme bir açılımla yol alınamaz“.
TEK TARAFLI UZLAŞI OLMAZ
İnan, demokratik açılımın sonuca ulaşması için toplumsal bir uzlaşı gerektiğine işaret ediyor: “Halkın gerçek taleplerini çok iyi dinlemek ve anlamak lazım. Mesela ben arabamı size satacağım. Sizden bir fiyat talep ediyorum, diyelim ki 10 bin TL istiyorum. Siz diyorsunuz ki bunun fiyatı 8 bin TL’ eder. Ben size illa ki dikte ettirsem, ‘bunu 10 bin TL’ye satarım’ kardeşim desem, sizin fikrinize saygı göstermediğim gibi bir de önünüzü kesmiş olurum. Pazarlık şansınız kalmaz. Bunun sonucunda yapacağımız bir mukavele ne kadar doğru olur? Devlet, kontrata taraf olan Kürtlerin gerçek taleplerini ciddiye almazsa, bu açılımın nereye varacağı da meçhuldür”.
TÜRK’ÜM, AMA DOĞRU DEĞİLİM
İnan, Kürtlerin “Kürtçe resmî dil olsun” diye bir taleplerinin olmadığını vurguluyor: “Aslen Türk soylu bir aileden geliyorum. Erzincan’dan gelip Adıyaman’a yerleşmişiz. Babam Türk, annem Kürt’tür. Kahta’da Kürt bir annenin kucağında dünyaya geldim. Okula 6 yaşında başladım. 6 yaşına kadar tek bir kelime Türkçe bilmiyordum. O dönemde çektiğim psikolojik sıkıntıları hâlâ unutamıyorum. Bana Türkçe ‘Türküm, doğruyum’ diye başlayan andımızı söylettiklerinde, içimde büyük bir tepki uyanırdı. İçimden ‘hayır ya! ben Türk değilim Kürt’üm’ diye söylenirdim. Kimsenin bunu duymasını da istemezdim. O yaştaki bir çocuğu, sistem bu kadar politize ediyorsa, bunun tek sorumlusu
o çocuk mudur? Türk olmadığınız halde ‘Türküm’ diye yalan söylüyorsunuz, peşinden de ‘doğruyum’ diye bağırıyorsunuz. Bu travmaları milyonlarca çocuk yaşamıştır”.
O ÖĞRETMENİ AFFETMEYECEĞİM
Bölgedeki sıkıntıları yaşamayanların Kürt halkının çektiklerini anlayamayacağını söyleyen İnan, “Hafızama kazınan ve bana çok acı çektiren bir anımı anlatarak daha aydınlatıcı olmak isterim. İlkokul birinci sınıfa giderken, ‘öğretmenim çişim geldi’ demeyi Türkçe olarak bilemediğim için sınıfın ortasında, arkadaşlarımın önünde altıma kaçırdım. O vaziyette okula yakın olan evimize gittiğimde, annem Kürtçe olarak ‘Bu ne hal’ diye sorunca, dünyam başıma yıkıldı. Hayatımda hiç bu kadar üzüldüğümü ve acı çektiğimi hatırlamıyorum. Ve annem bu halime gözyaşı dökerek dakikalarca ağladı” diyor.
HEM TÜRK’ÜM, HEM DE KÜRT’ÜM
Eski DTP’lilerle siyaset yaptığı dönemlerde, bir konuşma yüzünden çok sıkıntılı günler yaşadığını dile getiren İnan, “Bu konuşmamda Türkleri aşağıladığım iddia edildi. Benim Türk kardeşlerime karşı asla böyle bir tutumum olamaz. Beni 301’inci maddeden yargıladılar. Sonradan Adalet Bakanlığı konuşmamı inceledi, böyle bir şey söylemediğim ortaya çıktı. Bu yargılama yüzünden görevimden uzaklaştırıldım ve akademik kariyerimden 1.5 yıl kaybettim. İlkel Kürt milliyetçileri bir Türk kardeşime hakaret ettiği zaman, Türk tarafım acıyor. Aynı şekilde bir Türk kardeşim, Kürtlere kötü sözler sarf ettiğinde de Kürt tarafım acıyor” diye konuşuyor.
BEBEKLERİ KİM ÖLDÜRDÜ?
Doç. Dr. Ahmet İnan terör kavramının bugüne kadar hep tek taraflı olarak tanımlandığına dikkat çekiyor. İnan, devlet terörünün ilk defa dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından sorgulanmasını sevindirici bir gelişme olarak niteliyor: “Güneydoğu’da Kürtler adına bir organizasyon kalkıp, bir çok cinayet işlemedi mi? Bebekleri öldürmedi mi? Kan akıtmadı mı? İnsanlık dışı vahşet eylemleri yapmadı mı? Elbette yaptı. Burada terörün doğmasında insanların ölmesinde tek sebep bu muydu? Gerçekten elimizi vicdanımıza koyalım. Bölgede son zamanlarda bugüne kadar görülmemiş oranda artış gösteren faili meçhul cinayetlerin perde arkası aralanmadıkça, demokratik açılımda ilerleme kaydedilemez”.
DEDEMİZ ÇANAKKALE’DEYDİ!..
Meseleye bir ilahiyatçı hassasiyetiyle yaklaşan Doç. Dr. Ahmet İnan, insanların temel hak ve hürriyetlerden mahrum edilmesinin İslam Dini’nde haram olduğunu vurguluyor: “Gelin şimdiye kadar her ne olduysa bunları artık bir kenara atalım. Geçmişin üzerine sünger çekip, şerleri hayra tebdil etmenin yollarını arayalım. Bizi Çanakkale’de birleştiren o ruhu yeniden yakalayalım. Ayrı devlet isteyen namerttir” diyor. İnan, “Açılım sürecinde Kürtlerin ‘ben Türk kardeşlerimle birlikte yaşayacağım ve vatanı bölmeyeceğim’ diye garanti vermeleri şarttır. Böyle olursa sorun, coğrafi olmaktan çıkar. Kürtlerin ayrı bir coğrafya oluşturma veya ayrı bir devlet kurma istikametinde çaba göstermeleri fıkhi açıdan da haramdır. Çünkü bu milyonlarca insanın kanının dökülmesine sebep olacaktır” şeklinde konuşuyor.
ÇAPA BİTERSE AÇILIM OLMUŞ DEMEKTİR
Botan Çayı’nın hemen yanıbaşındaki Sağlarca Köyü’nün kızları 15 yaşındaki Özlem ve ablası Berna’ya “açılım nedir?” diye sorduk. Önce sustular sonra açılımı kendilerince anlattılar. Onlara göre açılım, “Patlıcan çapalamaktan ve domates toplamaktan kurtulmakmış” “Televizyondan görmüşsünüzdür, demokratik açılım yapılacak bölge için köyünüz için” deyince. “Hee onu mu soruyorsunuz?” diyorlar ve ekliyorlar: “En büyük hayalimiz köyümüze dikiş nakış kursu açılması. Kanaviçe, dantel ve el işi yaparak kendimize güzel çeyizler hazırlamak istiyoruz.”
SİYASİLERDE 40, ONDA İSE 1 TİLKİ VAR
Siyasiler demokratik açılım konusunda kafalarında 40 tilki ile dolaşırken, vatandaş Abdullah, çarşıda elinde tek tilkiyle geziyor. Tilki canlı değil doldurma ama, Abdullah Dede ona müşteri bulursa canlıyı (parayı) bulacak. Rica minnet durdurduğumuz 75 yaşındaki Abdullah Ahmet, demokratik açılımın ne olduğundan bile habersiz. Bir iki cümleyle özetlediğimizde, “Önce barış, sonra 22 torunuma iş istiyorum” diyor. Bu arada diğer 10 torununun eve ekmek getirebildiğine de şükrediyor.
YAV BİZE DE SORSUNLAR!
Diyarbakır Ulu Cami’ye giderken ara sokakta esnaflık yapan meşhur ciğerci Ramazan usta ile konuştuk. Ramazan Yılmaz (55) 8 çocuk geçindiriyor. “Açılımı size anlatan oldu mu?” diye sorduğumuzda şu sözleri işitiyoruz: “Vallahi bu açılım paketinin içindekilerden birini bile bilmiyorum. Çünkü ne bir milletvekili, ne bir devlet görevlisi gelip de bunu bize anlatmadı. Yav ne var çekinecek, gelip bize de ne istediğimizi sorsunlar. Barış içinde geçim sıkıntısı çekmeden yaşamak istiyorum”.
İlk Yorumu Yap