GÜNDÜZ, SODES İyi Örnekler Konferansına Katıldı
Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN’ın da katıldığı “SODES İyi Örnekler Konferans”ında GAP Eylem Planı kapsamında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sosyal gelişimin sağlanması için önemli bir bileşen olarak kurgulanan ve insan odaklı bir bakış açısıyla oluşturulan Sosyal Destekleme Programı’nın (SODES) genel tanıtımı yapıldı.
Program kapsamında 8 Mart 2010 Pazartesi günü ise SODES Projelerinin bölge üzerindeki etkilerinin değerlendirildiği “Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Sosyal Kalkınma ve SODES” konulu bir panel düzenlendi.
DPT Müsteşarı Yılmaz TUNA’nın başkanlığını yaptığı panelde GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı Sadrettin KARAHOCAGİL “GAP Eylem Planı Çerçevesinde SODES’in Yeri”, Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ “Bölgenin Sosyo-Ekonomik Sorunları Bağlamında SODES’in Yeri”, Dicle Kalkınma Ajansı (Mardin) Genel Sekreteri Abdullah ERİN “Kalkınma Ajansları Perspektifinde SODES”, Batman Valisi Ahmet TURHAN “Yerel Dinamiklerin Harekete Geçirilmesi Kapsamında SODES Tecrübesi” ve TRT/ Televizyon Programcısı Tayfun TALİPOĞLU “Medya Gözüyle SODES” başlıklı sunumda bulundular.
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa GÜNDÜZ’ün panelde yaptığı “Bölgenin Sosyo-Ekonomik Sorunları Bağlamında SODES’in Yeri” başlıklı sunumu:
BÖLGENİN SOSYO-EKONOMİK SORUNLARI BAĞLAMINDA
SODES’İN YERİ
“Bölgenin sosyo-ekonomik sorunları bağlamında SODES’in Yeri” konulu konuşmama başlıkta yer alan kavramlar temelinde yaklaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Daha sonra, GAP Eylem Planı ve bu çerçevedeki SODES’in yerini, önemini ve uygulamaya yönelik önerilerimi ileteceğim.
“Sosyal” sorun ve “ekonomik” sorun kavramlarının her birinin çerçevesinden bakıldığında, birincisi sorunlu ve betimleme çabası dışında ya yetersiz ya da daha kötüsü yanlış tanımlanabilir. İkincisi, yani ekonomik sorunlar ise işsizlik, kişi başına düşen gelir gibi bazı göstergeler temelinde yalnızca açıklanabilir. Kaldı ki, bu iki kavram hem birbirinden ayrı tutulamaz, hem de birbirleriyle karşılıklı etkileşim ilişkisinden bağımsız değerlendirilemez. Yine, her iki kavrama iliştirdiğimiz “sorun” ise, hem farkına varılması, hem de önceliklendirilmesi önemli ölçüde öznel yaklaşımlara dayalı olduğu için, başlı başına bir sorundur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi beşeri değil, daha çok fiziki bir alana karşılık gelmek üzere adlandırılmıştır. Bu ayrımı kabul ettiğimiz zaman, daha baştan bölgeyi tanımlamada başvurulacak ölçülerin birden fazla ve birbirinden farklı olduğunu görürüz. Tek başına bile tanımlanma güçlüğü çeken “sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi, kalkınma, sosyal bütünleşme, kültürel benzeşim” gibi kavramlar çerçevesinde bölgeyi bir bütün olarak ele almak yanıltıcı sonuçlar doğurabilir. Bölgedeki 9 il hem kendi içinde hem de birbirinden az-çok farklı yapılara ve değişim-dönüşüm kapasitesine sahiptir. Bu bakımlardan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin yapısı, sorunları ve çözüm önerileri hatta uygulama projeleri farklılıklar dikkate alınarak geliştirilirse daha verimli sonuçlara ulaşılabilir.
Bunlarla birlikte, az-çok bütün Türkiye’yi ilgilendiren, ama sosyal ve kültürel bazı farklılıkların öne çıkarılmasıyla daha fazla oranda göze görünen ve göç gibi sonuçlarıyla da yine bütün Türkiye’yi etkileyen “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin” ekonomik ve sosyal sorunları ve bunların çözümüne yönelik uygulamalar genellenerek değerlendirilebilir.
Çok yakın zamana kadar “kalkınma” kavramı, genel bir eğilim olarak yalnızca “ekonomik” temelli göstergelerle ifade edilmekteydi. Ancak dünyada son 50 yılda ve ülkemizde de son 10 yılda, artan ölçüde “kalkınmanın maddi ve maddi olmayan birçok unsuru içinde taşıdığı ve bunların da birbirlerini karşılıklı olarak etkilediği kabul edilmeye başlandı.
Aslında, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal ATATÜRK’ün “Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” hedefiyle tanımladığı süreç dikkate alınırsa, Türkiye’deki kalkınma çabalarının daha baştan çok boyutlu ve sosyo-kültürel yapıyı öncelediği bildirilebilir. Sonraki yıllarda topyekûn proje uygulama riskini üzerinden atamadığını ve her yaşam alanında benzer başarılara ulaşamadığını görüyoruz.
Türkiye’nin planlı kalkınma döneminde de kalkınmanın ekonomik alanla sınırlı kalmadığını biliyoruz. Ancak, olumlu anlayışa rağmen, bu dönemlerde de sosyal, kültürel, sportif vb. maddi olmayan alanlardaki gelişmeler hedeflenen düzeylere erişememiştir. Bütün bunların da birden çok ve birbirinden farklı nedenleri vardır.
“Kalkınmayı” çevreleyen unsurların her birinin süreç içinde hem neden hem de sonuç olarak konumlandırılması, proje uygulamalarını hedeflerden uzaklaştırılabilmektedir. Nitekim Güneydoğu Anadolu Bölgesi ya da başka bazı bölgelerdeki kalkınma projelerinin uygulanma süreci ile ulaşılması beklenen hedefler arasındaki ilişkiyi etkileyen nedenler ve sonuçlar birbirinden bağımsız halde konumlandırılabilmekte ve önceliklendirilebilmektedir. Görece daha çok ekonomik kalkınmanın mı, sosyal kalkınmayı; sosyal kalkınmanın mı, ekonomik kalkınmayı belirlediği ve hangisinin neden, hangisinin sonuç olduğunu tayin etmedeki acelecilik ve bazen de acemilik, iyi amaçlı projeleri başarısızlığa mahkûm edebilmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, ekonomik büyümeyi ve sosyal sermaye gelişimini destekleyerek refah, huzur ve mutluluğu artırmayı amaçlayan GAP, önemli bir uygulamadır. İlk günden, yakın zamana kadar ekonomik temelli kalkınma önceliklerine sahip olsa da bölge nüfusunun ufkunu açmış ve umutlarını artırmıştır. Gerçekleştirilen yatırımların somut sonuçları sosyal gelişmeyi dolaylı olarak etkilemiştir. Yine de beklentileri karşılamada gecikmiştir.
GAP’ın 2008–2012 yılları arasında büyük ölçüde tamamlanmasını hedefleyen “GAP Eylem Planı”, öncelikle somut kaynakları ve görece ayrımlanabilecek özellikleri önceliklendirerek (örneğin sosyal bütünleşme) derhal uygulamaya geçmesi, Türkiye açısından önemli bir fırsattır. Bölge nüfusunun bütün katmanları ilk kez bu kadar yoğun ve doğrudan ilişkili aktörler olarak sürece dahil edilmişlerdir. Böylelikle bölgenin ve dolayısıyla bu bölgeden kaynaklı olduğu varsayılan Türkiye’nin, kalkınmaya ilişkin bazı sorunlarının çözümlenebileceğine yönelik inanç artmıştır.
“GAP Eylem Planı”nın başarımına ilişkin beklentileri yükselten önemli bir bileşen SODES programıdır. Bu program, eylem planının insan odaklı bir uygulamaya yönelmesini desteklemektedir.
Özü itibariyle SODES, uygulama alanında yaşam beklentisi/kalitesini yükselterek toplumsal bütünleşme ve dayanışmayı arttırmayı amaçlamıştır. SODES, doğrudan istihdam edilebilirlik potansiyelini açığa çıkarmayı, ekonomik ve sosyal yaşama katılımı arttırmayı ve ortaklaşa paylaşılan dünyanın
aktif bireyleri olabilmeyi (sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklere katılma) sağlayacak destekler sunmaktadır.
SODES’in başarısı genel olarak üç temel alanda kendini gösterebilir: Birincisi, siyasal istikrar ve demokratik güvenlik sağlanabilir. İkincisi, ekonomik büyümenin dinamiği olabilir. Üçüncüsü ise kamu harcamalarını heba eden/arttıran (örneğin zayıf dayanışma değerleri, emek piyasasından dışlanma veya algısı ve zayıf sosyal bağlar) sosyal sorunların farkına varılıp, çözümlenebilmesi için insanların harekete geçmesini sağlayabilir.
2008 yılında 9 ilde uygulanmaya başlanılan SODES aracılığıyla şimdiye kadar çok önemli projeler gerçekleştirilmiştir. Bunların ve özel olarak dikkate alındığında GAP Eylem Planı ile SODES’in beklentileri arasında işlevsel bütünlüğün ne ölçüde sağlanabildiği/sağlanabileceği sorusunun sürekli gündemde tutulmasının yararlı olacağı düşünülebilir.
Şimdi, SODES’in ana hedeflerinden biri olarak sosyal gelişmeyi ortaya koyduğunu kabul edersek; sosyal gelişmenin temel kavramlarından biri olan sosyal bütünleşme/kaynaşmayı öne çıkarıp; analitik amaçlarla ayrımlanan “istihdam – sosyal içerme – kültür, sanat ve spor” alanlarına uygulamaya niyetlendiğimizde, ne kadar çok işimiz olduğunu görebiliriz.
Sosyal kaynaşma, bir toplumun tüm mensuplarının refahını güvenceleme kapasitesi olup; eşit-adil erişim, ayrımcılığın önlenmesi, özerk bireysel gelişim, insan onurunun korunması ve toplum yaşamına katılımı içerir. Sosyal kaynaşma; “toplumun üyeleri arasında güven, aidiyet, işbirliği ve yardımlaşma isteği gibi tutumlar kümesince nitelenen yatay ve dikey ilişkilerle ilişkili durumlar ve bunların davranışsal görünümleridir.” Tanıma kaynaklık eden öğeleri tehdit eden olgulara da bakılabilir. OECD, Dünya Bankası, AB gibi kurum/örgütlenmelere göre; işsizlik, yoksulluk, gelir eşitsizliği, sosyal dışlanma ve potansiyelini açığa çıkaramama gibi engeller sosyal kaynaşmayı zayıflatmaktadır.
Bir neden mi yoksa sonuç mu olduğu henüz kararlaştırılamamış olan “Sosyal Kaynaşma” olgusunun GAP için önemi yadsınamaz. Zaten SODES üzerinden uygulanacak her proje, sonuçta “sosyal kaynaşma”ya ulaşacak bir yola girebilir.
İşte, yukarıdaki niyet, GAP Eylem Planı, SODES ve bunlardan önce gerçekleştirilen projeler temelinde aşağıdaki belirlemeler ve geliştirilecek öneriler sürekli tartışılabilir ve yenilenebilir.
· GAP Eylem Planı, bölgesel kırsal kalkınmaya ilişkin yeni yöntem ve kavramlar geliştirmiştir. Bunun iyi algılanılması ve uygun projelerin de amaçla ilişkili olması beklenmelidir.
· GAP Eylem Planı, yönetim-plan-program-bütçe bağlantısı güçlendirilmiş ve ülke potansiyelinin en üst düzeyde kullanılmasını sağlamaya yönelmiş bir bütünleşik kalkınma programıdır.
· SODES, özü itibariyle kırsal bölgenin ekonomik bakımdan kalkınması için ortaya konulan GAP Eylem Planı’nın başarısına yönelik sosyal alan projeleridir.
· SODES, ülkemizin kalkınma çabalarının yalnızca ekonomik gelişmelerle değil; aynı zamanda sosyal, kültürel, teknolojik ve sportif unsurların da hesaba katılmasıyla olanaklı olacağını öngörmektedir.
· SODES Projelerinde;
—Uzun erimli,
—Sürdürülebilir,
—Yararlanıcıların katılımları,
—Yararlanıcıların katkıları,
—İşbirliği
gibi temel kurallar daha fazla oranda dikkate alınabilir.
· SODES’in amaçları ile uygulanacak projelerin amaçları ve bunlarda izlenecek yöntem ve kurallar arasında bağıntı göz önünde tutulmalıdır.
· SODES projeleri kapasite geliştirmeye öncelik verebilir.
· Her bir yerleşim biriminde uygulanan birbirinden farklı projelerin aralarında bir bağ kurularak, daha geniş kitlelere ulaşılabilir.
· Proje muhataplarının fikirsel, fiziksel ve mali katılımları üst düzeye çıkarılabilir. Böylelikle projenin amaçları benimsenebilir.
· SODES projeleri çoğunlukla kent merkezli uygulama alanı riski taşıyabilir.
· Bölgesel düzeyde projeler geliştirilebilir.
· Projeler, sorunu bir nedene bağlayarak mı çözümler üretmeye yönelmekte, yoksa bir nedenin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden mi telafi edici yaklaşımları benimsemekte? Projeler değerlendirilirken ve uygulanırken bu yargı dikkate alınmalıdır.
· Seçilen ve desteklenen projeler kurumlar arası ve toplum kesimlerinde adalet duygusunu zedelememelidir.
İlk Yorumu Yap