KMM Ekim Ayı Toplantısı Yapıldı

KMM Ekim Ayı Toplantısı Yapıldı

Belediye konferans salonunda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Sambur’un konuşmacı olarak katıldığı programda “Ortadoğuda yeni aktörler ve Türk Dış Politikası” anlatıldı.

 

Sambur, panelde yaptığı konuşmada, soğuk savaş döneminin bittiği doksanlı yıllardan itibaren yeni dünya düzeninin ne olacağına dair tartışmaların hiç bitmediğini ifade etti.

 

İki kutuplu dünya sisteminin yıkılmasından sonra dünya tek kutuplu mu olacak yoksa ortaya yeni aktörler mi çıkacak? sorusunun cevaplanamadığını aktaran Sambur, dünya, hala nasıl bir düzene sahip olacağının arayışında olduğunu söyledi.

 

Soğuk savaşın bitmesinden sonra kurulacağı söylenen yeni dünya düzeninin bir türlü kurulamadığına dikkat çeken Sambur, “Yeni Dünya düzeni kurulamamasına rağmen, yeni dünya düzensizliğinin büyük bir başarıyla kurulduğuna şahit oluyoruz. Ortadoğu, her şeyden önce doğal bir realitenin ve coğrafyanın adı değildir. Ortadoğu, ismi dahil her şeyiyle küresel emperyalistlerin dizayn ettiği bir kurgudur. İngiltere’ye yakınlığı nedeniyle Mezopotamya coğrafyasına Ortadoğu denmiştir. Küresel emperyalizm, yirminci yüzyılda iki defa dünyayı kendi aralarında paylaşmak için savaşmıştır. Bu paylaşım savaşlarına, dünya savaşı denmiştir. Birinci Paylaşım savaşında, Ortadoğu denilen Mezopotamya coğrafyası paylaşılmış ve talan edilmiştir. Yirminci yüzyılda dizayn edilen Ortadoğu coğrafyası, İngiltere’nin çıkarlarına hizmet edecek şekilde kurgulanmıştı. Sınırların kağıt üzerinde cetvelle çizildiği coğrafya ifadesi, Ortadoğu’nun küresel emperyalizmin çıkarlarına uygun paylaşıldığını ifade eden iyi bir metafordur. Sykes-Picot Antlaşmasında, Ortadoğu’nun bugünkü düzeni kurgulanmıştır” dedi.

 

Soğuk savaş döneminin sona ermesinden sonra yirmi birinci yüzyılda, Sykes-Picot antlaşmasıyla dizayn edilen Ortadoğu’daki statükonun devam ettirilemeyeceğinin anlaşıldığını vurgulayan Sambur, 21. yüzyılda Ortadoğu’da yeni bir statükonun kurgulanmasının mücadelesinin verildiğini dile getirdi.

 

Ortadoğu’da yeni statükonun kurulmasında ana aktörün bugün Amerika Birleşik Devletleri olduğunu savunan Sambur, şunları kaydetti:

 

“ABD, gelecekte en önemli rakipleri olarak gördüğü Rusya, Çin ve Hindistan’a karşı bugünden kendisinin kontrolünde bir Ortadoğu yaratmaya çalışmaktadır. Başka bir ifade ile ABD, Ortadoğu’da kendi versiyonu olan yeni Sykes-Picot düzeni kurmanın çabasındadır. Büyük Ortadoğu Projesi, Amerika’nın kontrolünde yeni Sykes-Picot düzeni kurma planının adıdır. Büyük Ortadoğu Projesi, Yeni bir Ortadoğu kurma iddiasındadır. Amerika, İngiltere ve İsrail’in çıkarlarına göre dizayn edilecek Yeni Ortadoğu, ilk önce parçalanacak ve daha sonra pasifize edilecektir. Başka bir ifade ile Ortadoğu, ilk önce Balkanlaştırılacak, sonra Finlandize edilecektir. Yeni Ortadoğu’nun kurulması için yaratıcı bir yıkıma ve kaosa gerek vardır. Yeni bir Ortadoğu için halkların gerekli acıyı çekmeleri gerekmektedir. Bugün Ortadoğu’da yaşananlar Amerika’nın büyük Ortadoğu planının gerçekleşmesi için gerekli görülen yaratıcı yıkım, kaos ve zorunlu acının uygulanmasından başka bir şey değildir. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden sonra ABD ve müttefikleri, bir daha çıkmamak üzere Ortadoğu’ya yerleşmişlerdir. Ortadoğu diktatörlükleri, ABD’yi kendi varlıklarının devamının garantisi ve koruyucusu olarak görmektedirler. ABD ve diğer emperyalist ülkeler için Ortadoğu, İsrail ve petrol demektir. Petrol, Ortadoğu’nun bütün doğal kaynaklarını temsil eden ana kaynak olarak da okunmalıdır. Ortadoğu’da yaşayan halklar, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya gibi devletler için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Ortadoğu’ya hükmeden emirlikler, krallıklar, şeyhlikler, ve diktatörlüklerin devamını, Amerika ve Batı ülkeleri istemektedir. Ortadoğu’da barış, demokrasi, hukuk ve özgürlük çerçevesinde yeni bir düzenin oluşturulması hiçbir şekilde gündemde değildir”

 

Arap Baharı denilen sürecin halkların gündeme gelmesini sağladığını anlatan Sambur, Arap Baharı sürecinde halkların, ekmek, barış ve özgürlük sloganıyla insan onuruna yaraşır özgür ve onurlu bir yaşam talebinde bulunduğunu anımsattı.

 

Arap Baharı, bütün Ortadoğu’da büyük bir değişim umudu yarattığının altını çizen Sambur, Arap Baharının yarattığı rüzgarın etkisiyle gerçekleşen değişimlerin, istenilen sonucu vermediğini belirtti.

 

Arap Baharı, en çok Libya, Tunus, Mısır ve Suriye’yi etkilediğini aktaran Sambur, şöyle devam etti:

 

“Ancak Arap Baharı, bu ülkelerde, barışçıl, demokratik ve özgür sistemler üretmedi. Bu ülkeler, şu an için çatışma ve kaos içindedirler. Arap Baharının göreceli olarak başarılı olduğu ülke olarak Tunus’u gösterebiliriz. Tunus dışındaki bütün Ortadoğu coğrafyasına ağır bir kış hükmetmektedir. Arap Baharının oluşturduğu olumlu iklim yerini, bugün çatışmaya, kaosa ve şiddete bırakmıştır. ABD, Avrupa, İsrail ve Ortadoğu diktatörlükleri, hep birlikte Arap Baharı’nı boğmuşladır, bitirmişlerdir ve başarısızlığa uğratmışlardır. Arap Baharının başarısızlığa uğratılması, Ortadoğu halklarının başarısızlığa uğratılmasıdır. Arap Baharı başarısızlığa uğratılmasına ve bitirilmesine rağmen, Ortadoğu coğrafyası üzerindeki etkileri köklü ve kalıcı olmuştur. Arap Baharından sonra Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez diktatörlükleri, hiçbir şekilde kendilerini güvende hissetmemektedirler. Amerika’ya güvenmenin de tek başlarına varlıklarını devam ettirmeye yetmeyeceğine inanmaktadırlar. Arap diktatörlükleri için en önemli sorun, her ne pahasına olursa olsun hükümranlıklarının devam ettirilmesidir. Ortadoğu’da meydana gelen en küçük değişimi veya ilişkiyi kendi varlıklarına tehdit olarak görmektedirler. Körfez diktatörlüklerinin Mısır’daki demokratikleşme sürecini siyasal İslam tehdidi gerekçesiyle eleştirip askeri bir darbeyle bitirmeleri, Ortadoğu üzerinde oynanan egemenlik mücadelesinin boyutlarını göstermesi açısından anlamlıdır” diye konuştu.

İlk Yorumu Yap

Yorum Yap