Vekil Mehmet Metiner, Kimseyle Kavgam Yok!..

Vekil Mehmet Metiner, Kimseyle Kavgam Yok!..


Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner ile Kâhta’da Dengir Fırat’ın gündeme taşıdığı iddialar üzerine çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Ak Parti Milletvekili Mehmet Metiner, Meslektaşımız Kahta News ile yaptığı röportajda gündemde olan konulara cevap verdi.
 
Dengir Fırat geçmişte hukukumuz olan bir insan. Doğrusu bu tarz bir kavgaya durduk yere niye öncülük ettiğine anlam veremedim. Benim Dengir Fırat’la bir kavgam yok. Dengir Fırat’ın benimle bir kavgası var demek ki. Bunun uzun boylu analizine girecek değilim. Kahta medyasında birileri Dengir Fırat’ın açıklamalarından sonra “Kahta’da Mehmet Metiner ile Dengir Fırat’ın kavgası” biçiminde yorumlar yaptılar. Dengir Fırat benim Kahta’da siyasi rakibim midir ki kendisiyle kavga edeyim veya Dengir Fırat başka bir partinin mensubu mudur ki benim düşmanım olsun? Çok açık bir biçimde söylüyorum: Dengir Fırat hiçbir şekilde siyasi rakibim veya muhatabım değildir. Öyle ortada durmayı marifet bilen, güya ikimize de eşit mesafede durduğunu göstererek gerçekte korkaklıklarını saklamaya çalışan o birileri “Kahta’da Dengir Fırat ve Mehmet Metiner kavgası var. Bu kavga Kahta’ya zarar veriyor” biçiminde hezeyanlarda bulunmasınlar.

Kişisel Kavganın içinde olmam

Böyle bir kişisel kavganın içinde hiç olmam ben. Ben bir zihniyet mücadelesi veriyorum. Dediğim açık: Hiç kimse Kahta’nın sahibi değildir, efendisi değildir ve hiç kimse kendini bu halkın üstünde göremez. Kendini halkın üstünde efendi, ağa ve mir olarak gören anlayışlara AK Parti felsefesi adına karşı çıkıyorum. Biz halka hizmeti şiar edinmiş bir partiyiz. Öyle Kaddafici, Saddamcı, Esadçı, aşiretçi, ilkel kabileci anlayışlara AK Parti felsefesi onay vermez. Bu zihniyet mücadelesi benim kişisel mücadelem değildir, AK Parti’yi var kılan zihniyetin ta kendisidir.

 

AK Parti Ankara’da kendini halkın üstünde görüp vesayet rejimi kuranların nasıl ki düzenlerini yıktıysa yerelde de farklı anlayışlarda ama aynı kapıya çıkan vesayetçi-üstünlükçü düzenlerin kurulmasına izin vermez. Dengir Fırat böyle bir anlayışı savunduğum ve bu anlayışı yerleştirmek için mücadele verdiğim için rahatsızlık duyuyorsa ve bunu bir kavgaya dönüştürmek istiyorsa hiç kusura bakmasın onunla kişisel kavgaya girmem, ama sahip çıktığı zihniyete de kendi partimin felsefesi adına karşı çıkarım. Dengir Fırat’a bugüne kadar ben açıktan hiçbir saldırıda bulunmadım.

Geçmişte hukukumuz var 

Niçin mi? Geçmişteki hukukumuzdan ötürü. Ama Dengir Fırat gelip Kahta’da isim vermeden şahsımı hedef aldı ve çok ağır ithamlarda bulundu. Hadi benim şahsımdan vazgeçtim, ama o üstünlükçü-ilkel kabile/aşiret mantığıyla halkımızı hor ve hakir gördü. Sivil toplum kuruluşlarımızın büyük bir kısmını “ne idüğü” belirsiz suçlamalarına muhatap kıldı. Doğrusu bu üslubu kendisine hiç yakıştıramadım. Bu üslubu kendisine yakıştırdığı için de üzüldüm.

Üsluba dikkat etmek gerekir

Adınızı vermedi ama doğrudan sizi hedef alan ağır hakaretlerde bulundu. Kamuoyu sizi kastettiğini anladı…

Doğru, kamuoyu anında beni kastettiğini anladı. Gazeteciler de arayıp görüşümü sordular. Ben olayı öğrendikten sonra sükunetimi bozmamaya çalıştım. Söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi, terbiye sınırlarını çoğu yerde aşan ağır hakaretler ve saldırılardı.

Evet, açıklamalarında hedef aldığı milletvekili bendim. Ama nedense adımı zikretme yürekliliğini göstermemişti. Kendisinden bu erdemli davranışı beklerdim. El altından vuruşlar sahibini küçültür çünkü. Türkiye siyasetinde belli makamlara gelmiş insanların üslubuna herkesten daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor.

Dengir Fırat’ta ne yazık ki bu özeni görmediğim gibi, ağzının ayarının fena halde kaydığını görüp üzüldüm. Kendini düşürdüğü bu durum içler açısıydı. Buna rağmen partimizin kurucu üyesi olması ve geçmişe dayanan hukukumuz dolayısıyla kendisine yanıt verirken son derece saygılı ve özenli bir dil kullandım. Kendisiyle asla aynı seviyeye düşmek istemem. O yüzden nezaketi elden bırakmayan bir dil kullandım.Beni kastettiğine ihtimal dahi vermek istemediğimi, ama şayet beni kastediyorsa hakaretlerini aynısıyla kendisine iade ettiğimi belirtmekle yetindim.

Halkımı aşağılayan üstünlükçü-aşireçi mantığı eleştiririm

Halkımı apaçık bir dille aşağılayan o üstünlükçü-aşiretçi mantığını da eleştirmekten elbette geri durmadım. Şahsımla ilgili yanıtta gerekli özeni fazlasıyla gösterdim. Ama ikincisi bir zihniyet eleştirisiydi ve bu yüzden hak ettiği cevabı vermekten kaçınmadım. Sivil toplum kuruluşlarımızı lanetleyen anlayışını da kınadım. Ama ne hikmetse o sivil toplum kuruluşlarımızın kendilerini açık bir dille “ne idüğü belirsiz” diyerek aşağılayan ve dahası lanetleyen Fırat’a çıkıp tek kelime etmediler… Eminim ki ben böyle bir şey söyleseydim -ki asla söylemem, edebim buna elvermez, zihniyetim asla bunu kaldırmaz- o sivil toplum kuruluşlarımızdan bazılarının meydanları nasıl inleteceklerini tahmin edebiliyorum.

Ben kavga başlatmadım

Bu da Kahta’nın ayrı bir sorunu. Şimdi birileri kalkıp Mehmet Metiner-Dengir Fırat kavgasından söz ediyorlar. Ben mi başlattım bu kavgayı? Hayır! Dengir Fırat anlam veremediğim bir şekilde hem de üstüne hiç vazife değilken geldi Kahta’ya böyle bir kavga başlattı. Ağır suçlamalar ve hakaretler yağdırarak. Peki ben yaptım? Edebime ve adabına uygun bir biçimde kendisine yanıt verdim. Bunun böyle olmasını asla temenni etmezdim, ama hiç kimsenin hakaretleri karşısında sessiz kalacak kadar da haysiyet yoksunu değilim. Herkes haddini ve yerini bilecek. Şimdi tarafsızlık kisvesine korkakça bürünenlere soruyorum: Siz haklıdan yanaysanız tarafınızı belirleyiniz? Ben hiç kimseden Mehmet Metiner’den yana tavır almalarını istemiş değilim.

Kendimle ilgili eleştirilere de suçlamalara da cevap verecek yürekliliğe sahibim. Ama halkımızı aşağılayan zihniyete ve zihniyet mensuplarına karşı onca aydınımız, okumuşumuz niçin sesiniz çıkarmaz? Hadi beni savunmasınlar, çıkıp kendi halkının hukukunu savunsunlar, kendi haysiyetlerine sahip çıksınlar? Aşağılanlar kendileri çünkü. “Ne idüğü belirsiz” diye suçlananlar kendileri çünkü. “Lanetlenenler” kendileri çünkü. En çok üzüldüm konu, bu insanların kalkıp bu olayı “Mehmet Metiner-Dengir Fırat kavgası” biçimine dönüştürerek saptırmaya kalkışmalarıdır.  Niye öyle yaptıklarını biliyorum. Çünkü tek başına Dengir Fırat’ın açıklamaları üzerinden tavır belirlerse, birileri onlara “Metinerci” diyecekler. O yüzden Fırat’ın ailesini de karşılarına almış olacaklar. Bu durumda iki tarafı birden eleştirerek şimşekleri üzerlerinden çekmeye çalışıyorlar. Bu tavır sahiplerine çok üzülüyorum. Bir kez daha söylüyorum: Benim Dengir Fırat’la kişisel veya siyasi bir kavgam söz konusu değildir. Kişisel bir kavgam olamaz, çünkü geçmişe dayanan bir hukukumuz var. Siyasi bir kavgam olamaz, çünkü Dengir Fırat benim rakibim değil. Ben Dengir Fırat’la Adıyaman’da siyasi rekabet veya yarış içinde olan biri değilim ki…

Halkımız kendi kendini yönetmelidir

Ama Dengir Fırat’ın kendi ailesi üzerinden kurmak istediği düzene karşıyım, çünkü bu düzen halkın yararına olan bir düzen değildir. Artık halkımız kendi kendini yönetmelidir diyorum. Aile partisi veya aile düzeni görüntüsü, partimizin ilkelerine de karşıdır. Dengir Fırat’ın Kahta Belediye binasını kendi bürosu olarak kullanmasından, dahası fiili Belediye Başkanı gibi davranarak Belediye hizmetlerine yönelik eleştirilere yanıt vermesi halkımızı elbette rahatsız etmektedir. Belediye Başkanı kendisinin yeğeni olabilir, ama halkın Belediyesidir orası, Sayın Fırat’ın kişisel bürosu değildir.

Belediye Başkanının koltuğunda oturmak, Belediyedeki birim amirlerine talimatlar vermek, Belediye Başkanının makamında basın toplantıları düzenlemek hiç de şık değil. Aynı şeyi ilçe teşkilatı için de yapması doğru değil.

AK Parti aile partisi veya Belediye ailesi belediyesi değildir. AK Parti’nin felsefesine yakışır davranışlar değildir bunlar. Kahta’da bir hanedan yönetimi görüntüsü vermek, AK Parti’ye gönül vermiş halkımızı ciddi bir biçimde rahatsız etmektedir. Dediğim bu benim. Halkımın duygularına ve düşüncelerine tercüman olmakla yükümlüyüm ben. Halkımın kabul etmediği bir şeyi ben nasıl kabul edebilirim?

Kamuoyu yanıltılıyor 

Dengir Fırat ile aramızda siyasi bir rekabet olduğunu söyleyenler, kamuoyunu yanıltıyorlar. Neyin rekabeti Allah aşkına? İki kelimeyi yan yana getirmekten aciz bazı insanlar “gazeteci” diye geçiniyorlar ve kalkıp “siyasi rant kavgası” biçiminde yorumlar yapıyorlar. Neyin rantı? Ayıptır… Yüreğin yetmiyorsa bari sus derler! Benim Dengir Fırat’la ne rekabetim olacak? Aktif siyaseti bırakmış sayın Fırat. Aramızda neyin rekabeti veya kavgası olacak?

Bir kavga varsa bile bunu başlatmış olan ben değilim. Böyle bir şeyin olmasından da rahatsızlık duyan biriyim. Keşke Dengir Beyle böyle bir tartışmanın içine hiç girmeseydik. Ne de olsa geçmişin bir hukuku var. Kendisi durduk yerde böyle bir kavga başlattı. Şimdi birileri kalkıp bu kavgadan nemalanmaya çalışıyor küçücük akıllarıyla. İkimizin ismi üzerinden kendini gündemleştirmeye çalışan kimi “gazeteci”leri saymak bile istemem. Bir iki isim var ki ne zaman gazeteci oldular anlamıyorum. Bu memlekette herkes bir biçimde gazeteci sanılmaya başlandı. Kendisine uzatılan mikrofonları avazları çıktığı kadar bağırıp saygısızlık etmeyi gazetecilik sanıyorlar. Üzülüyorum Kahta’da medyanın düşürüldüğü bu duruma.

Saldırıya uğrayan benim

Durup dururken saldırıya uğrayan benim. Halkı aşağılayanların kim olduğu da ortada. O birileri tarafsızlık kisvesi altında kişisel rant sağlamak için bu tür sorular soruyorlar. “Siyasi kant kavgası” yok, ama birileri böyle bir kavga varmış gibi göstererek kendilerine siyasi bir rant kapısı açmak istiyorlar. Keşke Dengir Fırat bunlara bu fırsatı vermeseydi. Varsa bir sorunu doğrudan benimle paylaşsaydı.

Yalanlar üzerine kınama yaptılar

Kahta FM’de Mustafa Şahin’in programına telefonla katılıp Dengir Fırat’a cevap verdiniz. Orada Fırat’ın karşısında gerdan kıran bir iki gazeteciye de eleştiri getirdiniz. Bunun üzerine Kahta basınından size kınama geldi. Ne diyorsunuz bu olaya?

Kahta FM çok değer verdiğim bir radyomuz. Radyonun sahibi Mustafa Şahin de çok değer verdiğim bir kardeşim. Mert ve delikanlı bir kardeşim. Maskesiz olduğu için kendisini çok severim. O yüzden Ankara’da çok yoğun olmama rağmen programına katıldım. Yukarıda sözünü ettiğim cevaplarımı edebine ve adabına uygun bir biçimde bildirdim. Kahta kamuoyunu da bu çerçevede bilgilendirdim. Orada anlam veremediğim bir biçimde konuşmacılardan biri konuyu farklı bir mecraya çekti.

Neyse, ben de Sayın Fırat’ın halkımızı aşağılayan zihniyetine partimin felsefesi adına karşı çıktığımı belirttim. Herkesten daha fazla o zihniyete karşı olduğu bilinen o konuşmacı, üstelik gazeteci diye de biliniyor, kalkıp savunma yaptı Bu kendisinin bileceği bir iş… Dengir Bey ve benim ismimden siyasi rant sağlamak belki işine gelmiş olabilir bilmiyorum. Kendisi de siyasetin içinde olduğu için böyle bir yola tevessül etmiş olabilir bilemiyorum. Kişisel olarak değer verdiğim biri olduğu için üzüldüm. Demek ki insanlar her zaman göründükleri gibi olmuyorlar. Herkes bu vesileyle kimin ne olduğunu da öğrenmiş oldu. Ben de Dengir Fırat’ın karşısında süklüm püklüm duran, hatta ona çanak sorular sorarak Fırat’ın aşağılayıcı cevaplarını bile başlarıyla “evet efendim” diye onaylayan bazı gazetecilerin gerçekte gazeteci olamayacaklarını, “sözde gazeteci” olduklarını söyledim.

Onlar kendilerini iyi biliyorlar. Ertesi gün beyefendiler kalkmışlar, yalan dolan bir düzenle kınama bildirisi yayınlamışlar. Güya ben onları aşağılamışım. Evet, onların yaptıklarını dibine kadar aşağılık buluyorum.

Bu tavırları gazetecilikle bağdaştıramıyorum

Tavırlarını ve duruşlarını gazetecilikle de bağdaştırmıyorum. Dengir Fırat karşılarında kendi insanlarını ve Kahta halkını aşağıladığında niye tepki koymadılar acaba? Bir iki “sözde gazeteci”yi kastederek söylediğim bir lafı, sanki tüm Kahta’daki gazeteciler için söylemiş biçimine dönüştürerek tezgahla bir kınama bildirisi yayınladılar.

Çoğu arkadaşlarının da adlarını haberleri olmadan kullanmadılar. Bildirinin altında imzasını kullandıkları gerçek gazeteci arkadaşlar çıkıp bunu kamuoyuyla paylaştılar ve benim arkamda olduklarını açıkladılar. O gazeteciler kendilerini çok iyi biliyor.

Kahta halkı da çok iyi biliyor. Biri resmi gazeteci! Maaşlı eleman. Öbürü kim kendisine ne imkan sağlarsa onun düdüğünü çalan biri. Bir diğerini artık kayda değer bile bulmuyorum. Yanımda başka türlü konuşan, ama arkadan başka türlü ilişkiler geliştiren birinin gazeteciliğinden ne çıkar Allahaşkına? Oysa kendisine bir abi olarak ne çok değer vermiştim. İmzalarını kullandıkları arkadaşlar kendilerini tekzip ettiler.

Şimdi soruyorum: Bir yerlerden aldıkları talimat doğrultusunda sırf aferin almak için tertip ve düzenbazlıkla böyle bir bildiri yayınlayanlara siz olsanız “sözde gazeteci” demezsiniz ne dersiniz?

Gazetecilik ayağa düşürülmez

Gazetecilik bu kadar ayağa düşürülür mü? Sahibinizin sesi olacaksanız kendinize başka bir meslek arayınız. Bu tür insanlar için söylenecek başka kelimeler ve sıfatlar var, ama ciddiye aldığım anlaşılsın istemediğim için onları burada kullanmaktan vazgeçiyorum. Çıkar ilişkileri, üç kuruşluk menfaat veya aferin almak için kalem oynatanların bu memlekette düştükleri durum ortada.

Meslek cemiyetlerimizi bu tür az sayıdaki insanlar konusunda tavır almaya çağırıyorum. İHA’nın ve AA’nın temsilcisi sıfatını taşımak sorumluluk ve ahlak ister. Herkes yaptığı yanlışın hesabını öder elbet. Halk onlara bunun hesabını fena halde ödetir elbet. Bir süre sonra nasıl yalnızlaştıklarını ve gözden düştüklerini göreceklerdir.

Tıpkı ulusal medyadaki bir dönem o çok meşhur yazarların ve gazetecilerin düştükleri durumlar gibi. Başbakanımız bu tür bir medya anlayışı karşısında asla boyun eğmedi. Ben de eğmem. “Beni görürsen senin adamınım!” diyen bir anlayış, medya ahlakı ve mesleği açısından yüz kızartıcıdır.

Partime zarar verecek davranış içinde olmadım

Belediye Başkanı İ Yusuf Turanlı ve AK Parti ilçe teşkilatıyla kavgalı olduğunuz iddiasına ne dersiniz peki?

Ben partiliyim. Partimin milletvekiliyim. Partime zarar verecek hiçbir açıklamanın veya davranışın içinde olmam. Ne Belediye Başkanını bugüne kadar eleştirmişim, ne de İlçe Başkanını. Kamuoyu karşısında bu tür davranışları asla hoş görmem. Birileri yaparsa da karşı çıkarım. Varsa bir sorunumuz parti içi mekanizmalarımız var konuşuruz hallederiz. Halledemezsek de aynı partide beraber olmaklığın hukukuna uygun hareket ederiz. Ben ilke siyaseti yapıyorum. Çünkü AK Parti ilkelerin partisidir. İlkemiz bellidir: Halk kendi kendini yönetecektir. Aile partisi veya hanedan yönetimi görüntüsü partimize zarar verir.

Dengir Fırat’ın açıklamaları ve davranışları ne yazık ki bu görüntüyü pekiştirmiştir. Dengir Bey hem İlçe Başkanına hem Belediye Başkanına talimat veren kişi konumunda olduğunu herkesin yanında göstermekle partimizin ilkelerine de aykırı davranmış olmaktadır. Dengir Fırat aile büyükleri olabilir. Belediyeyi ve partiyi perde gerisinden de yönetebilir, ama bunu göstere göstere yapması kabul edilemez.

Halkımız da bunu kabul etmez, partimizin ilkelerine de bu uymaz. Ben kimseye savaş açmış değilim, ama birileri beni gözden düşürmek veya etkimi kırmak için düşmanlık siyaseti izliyorlarsa, onlarla bile kamuoyu karşısında asla polemiğe girmem. Ben buraya insanları küstürmeye gelmedim, kavgaya gelmedim, ben küslükleri ortadan kaldırmaya ve partimizi büyütmeye geldim. Birileri “Küçük olsun bizim olsun!” diyorlarsa işte ona karşı çıkarım. Çünkü Başbakanımız partiyi büyütmek için kapılarını kimlere açıyor görüyorsunuz?

Yerelde herkes Başbakanımızın, “Büyük olsun, hepimizin olsun!” anlayışını benimsemek zorundadır. Başka partilerden veya çevrelerden partimize katılmak isteyenlere kapılarınızı kapalı tutup düşmanlık siyaseti izlerseniz partimizin ilkeleriyle tersleşmiş olursunuz. Dediğim budur. Partimizin halkın her kesime açmak zorundayız. Biz Türkiye’nin partisiyiz ve ilkelerimize benimseyen herkese kapımız ardına kadar açıktır.  Kim ki kapıları kapatırsa karşısında elbette bizi bulur.

AK Parti benim evimdir

İlçe Teşkilatına hiç uğramadığınız, AK Yaşam binasındaki kendi irtibat büronuzda halkla buluştuğunuz eleştirileri var…

İlçe teşkilatımıza seçildiğim günden bugüne defalarca uğramışımdır. Neredeyse her geldiğimde uğramışımdır. Niye uğramayayım? Orası benim evim. Orası benim partim. Ama görüyorsunuz işte Dengir Fırat’ın açıklamalarına sinen düşmanlık siyasetini… Ayrıntısına girmek istemiyorum, ama AK Parti benim evimdir, teşkilata her zaman gider gelirim.

Teşkilatımla arama hiç kimse giremez. İrtibat büromda seçmenlerimle buluştuğum doğrudur. Ama orada da her zaman bulunamıyorum. Çünkü sürekli geziyorum. Köylerde, mahallelerde, evlerde…. İrtibat bürosu açmamın bir tek sebebi var, vatandaşlarımız Ankara’ya gelmek zorunda kalmasınlar…

İrtibat büromun başında danışmanım Hamza Temur var. Vatandaşlarımız ben olmadığımda gelsin isteklerini ve şikayetlerini bildirsinler istedim. O istekler ve şikayetler anında Ankara’ya tarafıma bildirilsin ki vatandaşlarımıza hizmette kusur işlememiş olalım diye düşündüm. Ama birileri buna yanlış anlam yükledi. Haksızlık bu. Bir irtibat büromun olmasından duyulan rahatsızlık, aslında başka bir rahatsızlığın ifadesidir.

Ak Yaşam Gençler için kuruldu

Sizin Ak Yaşam derneğini kurarak partiye alternatif bir parti oluşturduğunuz iddiaları da var…

Belli çevrelerin maksatlı propagandaları bunlar. Yok böyle bir şey. Ben nasıl kendi partime alternatif bir oluşum içine girerim? Yalanın bu kadarına da, iftiranın bu kadarına da pes doğrusu!…

Ak Yaşam benim derneğim. Benim kurdurduğum bir dernek. Milletvekili seçildikten hemen sonra kurulması talimatını verdim. Niye mi? Çünkü fakir fukaralarımızla birebir bir ilgilenmemiz gerektiğine inandım. Onların sorunlarıyla birebir ilgilenmek gerektiğine inandım. Seçim sürecinde fakir fukaranın garip gurabanın durumunu bir kez daha somut bir biçimde gördüğümde yüreğim burkuldu. Bir dernek kuralım ve sırf bu işle ilgilensin istedim.

Ayrıca gençlerimiz var.

Gençlerimizin başkaca yanlış cereyanların etkisinde kalmalarına gönlüm razı olmaz. Onların sorunlarıyla birebir ilgilenecek bir dernek olsun istedim. Elbette partimizin gençlik kolları da var. Ama siyasal partinin faaliyet alanları bir bakıma farklı olmak zorunda. Dernek adı altında yapacağınız çalışmaları parti çatısı altında yapamazsınız. Sırf bu amaçla kurduğumuz ve bir yıl içinde çok sayıda hizmetine tanık olduğumuz Ak Yaşam‘a birden bire bu şekilde düşmanlık yapılması bile düşündürücüdür.

Hani sivil toplum kuruluşlarımız ne kadar fazla olursa o kadar iyi olur diye düşünülüyordu? Ak Yaşam‘da bunlardan biri işte. Partimizin felsefesini sonuna kadar benimsemiş, Başbakanımızın gösterdiği hedef doğrultusunda fakir fukaraya ve gençlere sahip çıkan bir derneğimiz işte…

Bu derneğe herkesten daha fazla sahip çıkması gereken o birileri nedense düşmanlık etmeye başladılar. Niye? Ben kurdum diye. Oysa kendilerinin bizzat kurup başında olduğu kaç dernek var. Hepsinin başında da ailelerinden biri bulunuyor. Buna gerek yok.

Ak Yaşam‘ın bulunduğu bina iki daireli bir bina. Birinde benim irtibat bürom var, birinde de Ak Yaşam’ın. Dengir Fırat’ın ve ailesinden birilerinin ısrarla Ak Yaşam’ı partinin alternatifiymiş gibi sunmaları asla doğru değildir. Biz partinin asıl sahipleriyiz. Parti bizim partimiz. Nasıl ki başka sivil toplum kuruluşlarımız veya derneklerimiz varsa ve onlara sahip çıkıyorsak, isterdim ki o düşüncede olanlar da Ak Yaşam’ı öyle sahiplensinlerdi. Çünkü Ak Yaşam’ın tarafımdan kurulduğunu biliyorlardı. Buna rağmen düşmanlıkta bir sakınca görmediler.

Ak Yaşam‘ın kongresine bile katılmadılar. Oysa o kongrede milletvekili arkadaşlarım, İl Başkanım ve diğer partili yöneticilerimiz de vardı.

İlçede sivil toplum kuruluşlarını ve derneklerini ziyaret ettiklerinde Ak Yaşam’ı es geçiyorlarsa, demek ki kendilerinin bir düşmanlık siyaseti var.

Ak Yaşam siyasi bir dernek değildir, sosyal yardımlaşma derneğidir. Bu ucuz polemiklere ve düşmanlık siyasetine hiç kimsenin itibar etmemesi gerektiğine inanıyorum.

Kandırmaca siyaset yapmam, sözümde dururum

Kahta’nın eski devlet hastanesi binasının TOKİ’den alınacağını söylemiştiniz seçim esnasında. Oraya bir hükümet konağı yapılacağı da gene iddialarınız arasında bulunuyordu. Halkımız ne olduğunu merak ediyor…

Biz de söz kutsaldır. Bizde kandırmaca siyaseti yoktur. Vaat siyaseti yoktur. Seçimlerde giden Kaymakamımız o binayı alırsak Hükümet Konağı için çok iyi olur dedi. Esnafımız da Devlet Hastanesi ordan taşındığı için ciddi bir ekonomik kayba uğramıştı. Ben araştırdım. Orada bir Hükümet Konağı olması durumunda esnafımızın yüzünün güleceğine kanaat getirdim.

Seçim esnasında TOKİ Başkanımızı aradım. Gerçi o arada istifa etmiş, milletvekili adayı olarak Trabzon’da bulunuyordu. Şimdiki Şehircilik Bakanımız Erdoğan Bayraktar biliyorsunuz öncesinde TOKİ Başkanıydı. Erdoğan beyle biz Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde birlikte çalışmıştık. Sağolsun Erdoğan bey hemen ilgili arkadaşlara yönlendirdi ve bu talebimize olumlu yanıt vereceklerini söylediler. Kırmadıkları için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Seçimlerden sonra da bürokratik yazışmalar için bizzat ilgilendim. TOKİ’den orasını aldık ama buna mukabil TOKİ’ye yer vermemiz gerekiyordu. Bununla ilgili uzun yazışmalar ve görüşmeler oldu. Olayın Maliye Bakanlığı, yani Milli Emlak boyutu vs derken süreç uzadı. Ama şimdiki Kaymakamız sağolsunlar Ankara’ya geldiler, birlikte bu işi nihayete erdirdik. O yer TOKİ’den alındı. Sanırım Başbakanlıktan son bir imza için bekleniyor. Ondan sonrası Vilayet makamının işi. Onlar da Hükümet Konağı teklifi Bakanlığa sunarlar artık. Biz de o aşamada İçişleri Bakanımızla ve gerekirse Başbakanımızla görüşürüz.

Ben bir milletvekili olarak üstüme düşeni yaptım.

Yani o yeri TOKİ’den aldım. Bürokratik yazışmalar uzadıysa kabahatimiz ne bizim? Birileri sanıyor ki burası Krallık  rejimi. Hadi yapalım dediğinizde hemen ertesi günü yapılabiliyor. Yok öyle şey. İkna süreçleri, yazışmalar, görüşmeler vs derken zaman alıyor. Şimdi duyuyorum, birileri kalkmış diyor ki, hani vekilimiz söz vermişti niye hükümet konağı yapılmadı?

Ben o yeri TOKİ’den almak üzere söz verdim ve sözümde durdum.

Hükümet Konağı projesi için talep Bakanlığa gönderildiğinde ben de, Ahmet Aydın kardeşim de üstüme düşeni fazlasıyla yapar ve o projeyi Allah’ın izniyle oradan geçirtiriz. Şimdiki Kaymakamımız nasıl bu sürecin takipçisi olduğumuzu biliyorlar. Dilerdim ki yerel basın mensupları bizzat Kaymakamımıza bu konuyu sorup öğrenselerdi. O zaman olayın gerçeğini halkımıza anlatırlardı. Duyuyorum ki o birileri el altından benim Hükümet Konağı projesini engellemeye çalıştığım dedikodusunu yayıyorlar. Onların kim olduklarını biliyorum,  böylesine yalan beyanlara tenezzül eden o kişilerin tıynetleri ortada zaten.  İşte buradan söylüyorum: İnanmayan Kaymakamımıza sorar ve gazetesinde de olayı tüm açıklığıyla yayınlar. Bakalım engelleyen kimmiş veya bu işi bitiren kimmiş, belli olur…

Kanservatura bilgisi bir balondu

Konservatuvar’ın Kâhta’dan alınıp başka bir ilçeye götürüldüğü iddiasını Dengir Fırat dile getirdi ve Kahta Kültür Merkezi’nin Üniversite’nin elinden alınması için çaba gösteren herkesi de bu yüzden lanetlediğini söyledi. Nedir bu olayın aslı?

Dengir Fırat kimden bilgi alarak böyle yalan yanlış bir beyan üzerinden saldırıya geçti anlamadım. Bir kere bu bilgi doğru değil. Kültür Merkezi, Kahta halkı için yapılmış bir merkez. Kahta gençlerinin sanatsal ve kültürel etkinlikleri için düşünülmüş, Kahta halkının kültürel faaliyetleri için düşünülmüş bir mekan. Sanırım Dengir Bey Kahta halkı için yapılan bu merkezin Üniversite’ye tahsisini yapmış. Ama o tahsis yazısını bizzat ben okudum. O binanın Konservatuvar için kullanılabileceğine dair bir tek ibare yok. Üstelik Konservatuvar için alınmış bir izin de yok o tarihte.

 

Ama Üniversite o tarihte öyle bir tabela asmış. Şimdi ben milletvekili olduktan sonra bu olaya el attım. Niye? Çünkü Kahta halkı bu binadan yararlanamıyor, Kahta gençleri sanatsal ve kültürel faaliyetleri için mekan bulamıyor. Üniversite bu işin sahibi olarak görünüyor ama bina bakımsız. Kış günü orada bir etkinlik düzenledik, hepimiz hasta olduk. Çünkü kalorifer sistemi çalışmıyordu. Başka etkinlikler için başvurulduğunda Üniversite’nin izin şartı gerekiyor. Üniversite istemezse vermiyor vs.. Bu tür sıkıntıları gördüğümde Kültür Merkezi binamızın tekrar Kahta halkının hizmetine koşulması gerektiğine inandım. O Dengir Fırat’ın ne idüğü belirsiz, lanetliyorum dediği Sivil Toplum Kuruluşlarımızdan 24 tanesi de bunun için imza verdi.

 

Ben de bu talebin takipçisi oldum. Hepsi bu. Dengir Bey öyle bir tablo çizdi ki sanki biz Konservatuvar için ayrılmış bir binayı alıyoruz, çünkü biz Konservatuvara karşı çıkan gericilermişiz gibi…

 

İyi ki sayın Rektörümüz gerekli açıklamayı yaptı da durum anlaşıldı. Dengir Fırat’ın iddialarının tümü asılsızdır. Bizzat ben ve Ahmet Aydın kardeşimiz Konservatuvar için yeni bir binanın yapılması gerektiğini defalarca söylemiş insanlarız. Belli ki birileri sayın Fırat’ı yanlış bilgilendiriyor, o da araştırma öğrenme gereği duymadan konuşuyor. Sonuç? Rektörümüzün açıklamaları da gösteriyor ki, kocaman bir balon. Şimdi kendisini düşürdüğü bu durumdan eminim ki Dengir Fırat da memnun değildir.

Kendisi için hak olan, başkasına hak olmuyor mu?

Dengir Fırat’ın siz ve ailenizi kastederek “Onlar zaten Kahtalı değil, biz asıl Kahtalıyız, hem de 600 yıllık Kahtalıyız” biçimindeki sözlerine ne dersiniz?

Ne diyeyim bilmem ki? Buna ne gerek var anlamıyorum. Diyelim ki Dengir Fırat’ın söylediği doğru olsun. Kendisi Mersin ve Adana milletvekilliği yaptı. Son seçimde de İstanbul’dan adaylığını koydu. Mersin ve Adana’dakiler Dengir Fırat için böyle deselerdi ne düşünürdü? Dedemiz burada doğmuş. Babam, annem, dayılarım, geniş akraba çevremiz hep burada doğmuşlar. Ben Kahta’da doğmuşum.

Bu ayrımcılığa ne gerek var? Diyelim ki ben bile Kahtalı olmadığım halde tıpkı Dengir Fırat gibi aday olarak gönderildim ve seçildim. Dengir Fırat kendisi için hak olarak gördüğünü bir başkasına niye hak olarak görmüyor anlamıyorum. Ama Dengir Fırat’ın burada söylemek istediği şey şu galiba: “Biz Kahta’nın sahibiyiz, efendisiyiz, herkes haddini bilsin!” Eğer böyle düşünüyorsa yanılıyor. Ne dünya eski dünyadır, ne Türkiye eski Türkiye’dir, ne de Kahta eski Kahta’dır. Kahta sahibi de efendisi de kendileri değildir ve hiç kimse de onların marabası değildir. Bu ayrımcı ve ötekileştirici bakış açısını, Meclis’te benimle kavga ettikten sonra Adıyaman’a gelen bir BDP’li vekil de bana karşı kullanmıştı.

O da çıkıp “Mehmet Metiner Adıyamanlı değil, çünkü o bir muhacir” demişti. Dengir Fırat’la o BDP’li vekilin aynı bakış açısına yaslanıyor olmaları manidardır. Oysa o BDP’li vekil de bir başka ilin milletvekili olarak mecliste bulunuyor.

Sayın Fırat da uzun yıllar başka illerin vekili olarak bulundu. Bu çok ayıp ve özürlü bir yaklaşım. Hala Ak Partiliyim diyen hiçbir insan böyle bir ayrımcı anlayışa sahip çıkamaz. Kahta’nın sahibi Kahta’nın halkıdır. Kahta’nın halkı, hiçbir ailenin tapulu mülkü değildir. Kahta’daki geçmişleri ne olursa olsun hiç kimsenin kalkıp  bu ayrımcı, aşağılayacı ve ötekileştirici anlayış temelinde sahiplik iddiasında bulunması da doğru değildir. Bu iddia, ancak sahiplerini küçültür.

Parti Olarak Hegemonyaya İzin Vermeyiz

Kahta’da elim bir olay yaşandı geçtiğimiz aylarda. Gençlerimize yönelik orantısız bir polis şiddeti uygulandı. Ve siz gelip bu olaya el koydunuz. Polisler hakkında müfettişler istediniz. Cezaevindeki üç gencimiz için de elinizden geleni yaptınız. Müfettişler raporlarını bitirdiler ve sorumlular hakkında da gerekli işlem yapıldı. 
 
Bir taciz olayının failinin gözaltına alınmasıyla başlayan kitlesel bir tepkiye ne yazık ki polisimiz yanlış yöntemlerle müdahale etti ve sonrasında orantısız şiddet uygulandı. Benim teyzemin 11 yaşındaki torunu bile coplandı. Bu benim yüreğimi paramparça etti. Kahta hassas bir yer. Gençlerimize yapılan bu muamele, başka örgütlerin malzemesi olarak pekala kullanılmaya da müsaitti. Derhal olaya el koydum ve sorumlular hakkında müfettiş istedim. Sağ olsunlar geldiler ve gereğini de yaptılar.

Ben seçildiğim gibi halkıma söz verdim seçim karargahımın önünde yaptığı konuşmada: “Halkımın tırnağına halel gelirse gök kubbeyi aşağı indiririm. Hiç kimsenin kendini halkımın üstünde görüp ona haksızlık etmesine izin vermem. Biz halkın hizmetkarıyız çünkü. Biz halkımızın gücü sayesinde iktidarız çünkü.” Evet bunları söyledim. Dolayısıyla sözümün arkasında durmalıydım.

Beni en çok üzen, ben gelip olaya müdahale etmeyince kadar Kahta’da o mangalda kül bırakmayan “sözde gazeteciler”in çıtının çıkmamasıydı. Daha da üzen olay, kendini bu memleketin, yani Kahta’nın 600 yıllık sahibi olarak lanse edenlerin bu haksızlık karşısında çıkıp tek kelam etmemeleriydi. Kahta halkına ve gençlerine sahip çıkmamalarıydı. Bir tek karşı çıkan laf etmemeleri manidardı. Ama herkes bilsin ki bu memleketin sahibi halktır ve halkın çocuklarıdır. Biziz, hepimiziz. Ben halkın bir milletvekili olarak, halktan biri olarak gereği yaptım ve bu memleketin sahipsiz olmadığını da gösterdim. Herkes hukuk devleti içinde haddini ve yerini bilecektir.

Bir sitemim daha var: Bu olay sonuçlandıktan sonra bile o “sözde gazeteciler” doğru dürüst teşekkür etmeyi bile bilmediler. Eminim ki onlara kalem oynatanlar bunu yapmış olsalardı gece gündüz demeden reklamını yapmaktan geri durmazlardı. Ne kendi hukukumuzu, ne de halkımızın hukukunu hiç kimseye çiğnetmeyiz.

AK Parti iktidarımız asla buna izin vermez. Ne halkımızın üzerinde birilerinin hegemonya kurmalarına izin verir, ne de devlet gücünün halkımıza karşı kullanılmasına izin verir… Çünkü AK Parti halkın partisidir, aziz milletimizin partisidir…

Hemşerilerim müsterih olsun

Halkımız müsterih olsun. Onların hukukunu koruyacak milletvekilleri var. Onlara her daim hizmet edecek milletvekilleri var. Ben de, değerli grup başkanvekilimiz Ahmet Aydın da gece gündüz demeden çalışıyoruz. Diğer vekil arkadaşlarımızla bir ve beraberiz. Kahta için ne gerekiyorsa onu yaparız.

Adıyaman’ımız için ne geriyorsa onu yaparız. Ama bazı projeler süre istiyor. Bilsinler ki biz onların hizmetkarıyız. Biz onlardan üstün değiliz. Biz onların hadimleriyiz. Biz onların kardeşleriyiz. Onların hizmetlerini Ankara’da takip etmekle yükümlü kardeşleriyiz.  Bu bilinçle milletvekilliği yapıyoruz.  Biz kavgadan ayrımcılıktan ve çatışmadan yana değiliz. Halkımızı bir bütün olarak seviyoruz. Biz hizmet için varız. Aracısız, ayrımsız bir hizmet anlayışına sahibiz. Haklının yanındayız, haksızın karşısındayız. Zalimin karşısında mazlumun yanındayız. Zalimin ne dinine bakarız, ne mezhebine, ne ırkına, ne de partisine…
 
Kahta halkına ve değerli hemşerilerime en içten selam ve saygılarımı sunuyorum.

 

İlk Yorumu Yap

Yorum Yap